SAĞLIK UYGULAMA VE ARAŞTIRMA MERKEZİ

HIV/AIDS VE 1 ARALIK DÜNYA AIDS GÜNÜ

HIV/AIDS ve 1 Aralık Dünya AIDS Günü

Türkçe ’ye “Kazanılmış İmmün Yetmezlik Sendromu” olarak çevrilen AIDS (Acquired Immune Deficiency Syndrome), “İnsan İmmün yetmezlik Virüsü” (HIV: Human Immunodeficiency Virus) tarafından oluşturulan kronik bir hastalıktır. İnsan İmmün yetmezlik Virüsü (HIV) kişinin bağışıklık sistemini oluşturan ve vücudun enfeksiyonlarla savaşmasına yardımcı olan hücrelere saldırır, bu hücreleri yok ederek bağışıklık sistemine zarar verir. HIV bulaşan kişi mutlaka AIDS değildir, hastalığın ileri aşamasında oluşan fırsatçı enfeksiyonlar veya AIDS ilişkili kanserlerin görüldüğü döneme AIDS adı verilmiştir. HIV bulaşan kişide hastalık bulgusu olabilir, olmayabilir ancak her durumda bulaştırıcıdır.

İlk kez 1981 yılında, Amerika Birleşik Devletleri (ABD)’nde fark edilen ve tanımlanan hastalık, yıllar içinde din, dil, ırk, cinsiyet ve ülke ayrımı yapmadan tüm dünyaya yayılmıştır. Ülkemizde ilk vaka 1985 yılında bildirilmiş olup yıllar içinde hasta sayıları, katlanarak artmaktadır. Dünyada ve ülkemizde HIV/AIDS; kişiden kişiye bulaşabilmesi, bireysel sonuçlarının ağır olmasının yanı sıra geniş kitlelere yayılabilmesi, sağlık ve sosyoekonomik açıdan yükünün ağır olması nedeni ile toplumsal sonuçları da büyük önem taşıyan halk sağlığı sorunlarından biridir.

Birleşmiş Milletler AIDS Birimi (UNAIDS) ve Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) gibi uluslararası örgütler tarafından salgının başlangıcından günümüze kadar, 85,6 milyon kişiye HIV bulaştığı, HIV ve AIDS nedeniyle 40,4 milyon kişinin hayatını kaybettiği bildirilmektedir. Dünyada, 2022 yılında, 39 milyon kişinin HIV ile yaşadığı, yaklaşık 1,3 milyon kişinin enfeksiyonu yeni aldığı ve yaklaşık 630.000 kişinin hayatını kaybettiği tahmin edilmektedir. Ülkemizde ise 15 Kasım 2022 itibariyle Sağlık Bakanlığının resmi kayıtlarındaki toplam vaka sayısı 36.630 kişi olarak raporlanmıştır. Bunlardan 29 bini erkek bireylerdir. Hastalığından habersiz olduğu düşünülen kişilerle beraber ülkemizdeki HIV ile yaşayanların sayısının 65-70 bin arasında olduğu tahmin edilmektedir. Ülkemiz HIV/AIDS açısından hastalığın az sıklıkta görüldüğü ülkeler arasında yer almakla birlikte son yıllarda vaka sayılarında önceki yıllara göre 4 kat artışın olması, bu konudaki farkındalığının artırılması ve eğitim konusunda yapılmakta olan çalışmalara devam edilmesini gerektirmektedir.

HIV, cinsel temas, kan, ortak kullanılan delici kesici aletler yoluyla ve anneden bebeğe bulaşabilir. Ayrıca sağlık personeli de HIV’in kan yoluyla bulaşması açısından risk altındadır. Cinsel ilişki ile bulaşmada en önemli neden korunmasız her türlü cinsel ilişkidir. Bulaşma için eşcinsel ilişki şart değildir, cinsel yol ile bulaşın %70’i karşı cins ile cinsel temas (heteroseksüel cinsel temas) sonucu olmaktadır. Kan ve kan ürünleri ile bulaşmada ise, kontrolsüz kan ve kan ürünleri, organ nakilleri, damar içi uyuşturucu kullanımı, akupunktur, piercing, traş bıçağı, tırnak makası gibi delici kesici aletlerin ortak kullanımı rol oynamaktadır. Sağlık personeline ise hastalarda kullanılan iğnelerin ele batması, kan ile bulaşmış kesici aletlerle yaralanma, HIV içeren kan ve vücut sıvılarının göz, ağız gibi mukozalara sıçraması sonucunda bulaş olmaktadır. Anneden bebeğine, hamilelik döneminde, doğum sırasında ve doğumdan sonra emzirme ile bulaşmaktadır.

HIV, tokalaşma, sosyal öpüşme, dokunma, kucaklama, sarılma, aynı ev, işyeri ve odada bulunma, tükürük, gözyaşı, ter, aksırık, öksürük, idrar ve dışkı, yiyecek, İçecek, çatal kaşık, bardak, tabak, aynı telefonu kullanma, sigarayı paylaşma, giysilerin ortak kullanımı, genel tuvalet, duş, musluk, yüzme havuzu, deniz, sauna paylaşımı, hamam, sinek, sivrisinek, böcek sokması, hayvan ısırması, evcil hayvanlarla aynı ortamda bulunma ile bulaşmamaktadır.

Virüsü taşıyan kişi ile temas sonucu vücuda giren HIV, 2-4 hafta içinde kişide grip benzeri belirtiler oluşturur. Hastalığın başlangıç döneminde, 38-40°C ye çıkan ateş, baş ağrısı, halsizlik, yorgunluk, iştahsızlık, kilo kaybı, gece terlemesi, döküntü, ağızda veya cinsel organlarda yaralar, lenf düğümlerinde şişme görülebilir. Bu dönemde genellikle başka hastalıklar düşünüldüğü için tanı gözden kaçmaktadır. İlk aşamada oluşan bu bulgular zaman içinde kaybolur. Tanı konulmayan hastada zaman içinde vücut savunma sistemi, virüsün etkisini sınırlar, klinik bulguların baskılandığı, başka belirtilerin olmadığı bir dönem görülür. Bu dönemde, virüs düşük hızla çoğalmaya ve bağışıklık sistemini oluşturan hücreleri yavaş yavaş öldürmeye devam eder. Beş ila on yıl sürebilen bu belirtisiz dönemden sonra vücuttaki lenf bezlerinde yaygın şişlikler oluşur, sık tekrarlayan zatürre, ciltte enfeksiyonlar görülebilir. Diğer cinsel yol ile bulaşan hastalıklara da rastlanabilir. Yaklaşık 1-3 yıl süren bu dönemi; anormal kilo kaybı, gece terlemesi, ishal, yüksek ateş, ağız içinde yaralar, vücutta lekelenme, döküntüler ve yorgunluk gibi belirtilerin görüldüğü AIDS adı verilen son dönem izlemektedir. İmmün sistem hasarı nedeniyle fırsatçı enfeksiyonlar ve HIV ile ilişkili kanserler kliniğe eşlik eder, zayıflık ve kilo kaybı ile karakterize HIV tükenmişlik sendromu görülebilir ve bu aşamada hasta kaybedilir.

Hastalığın tanısının konulması için öncelikle ayırıcı tanıda hastalık düşünülmeli ve HIV enfeksiyonuna yönelik testler istenmelidir. HIV enfeksiyon tanısında önce ELISA yöntemi ile test yapılmakta, testin pozitif çıkması durumunda ikinci bir destekleme testi uygulanmaktadır.  

            HIV enfeksiyonu tedavisinde kullanılan ilaçlar konusunda çok kısa sürede hayli yol alınmıştır. Birden fazla ilacın kullanıldığı tedavi ile virüsün çoğalması baskılanmakta, vücudun savunma sisteminde oluşan yıkım durdurulmaktadır. Bu ilaçlarla uygulanan tedavi ile HIV enfeksiyonu olan hastalar AIDS aşamasına geçmeden kontrol altına alınmaktadır. Hatta tedavi ile AIDS oluşmuş kişiler bile sağlıklı ve uzun yaşama şansına ulaşmıştır. HIV infeksiyonu artık kronik bir hastalık olarak kabul edilmeye başlanmıştır. 

            HIV/AIDS hastalığının aşısı olmadığı için korunma önemlidir. Korunmada da hastalığın varlığının farkında olmak, bulaşma yollarını bilmek ve hastalığı önemsemek gerekmektedir. Hastalıktan korunmada en önemli yol güvenli cinsel yaşamdır. Tek eşlilik, başka kişilerle ilişkisi olabilecek kişilerle cinsel ilişki kurmamak, her türlü şüpheli cinsel ilişkide, vajinal veya anal ilişki gibi yüksek riskli aktivitelerde, oral seks sırasında, mutlaka kondom, prezervatif gibi bariyer önlemlerini kullanmak gerekmektedir.

Kan yoluyla bulaşmanın önlenmesinde, test edilmemiş kan ve kan ürünleri kullanılmamalı, doku, organ alınmamalıdır. Cerrahi girişim, diş tedavisi, manikür, pedikür, akupunktur, piercing gibi işlemlerde kullanılan aletler ilk ve/veya sterilize edilerek kullanılmalı, damar içi madde kullananlar enjektör paylaşmamalıdır. Sağlık personeli de kan yoluyla bulaşan hastalıklara karşı gerekli korunma önlemlerini almalıdır.

Annede HIV enfeksiyonu varlığında bebeğe bulaşmayı önlemek için alınacak önlemler arasında anneye HIV enfeksiyonuna yönelik tedavi başlanması, doğum sırasında bu tedavinin devamı, doğumun sezaryen ile yaptırılması ve doğumdan sonra bebeğe de bir süre koruyucu amaçla tedavi verilmesi önerilmektedir. 

            Dünyada olduğu gibi ülkemizde de HIV/AIDS’in yayılımının sınırlandırılması, durdurulması, öncelikle toplumun bulaşma ve korunma yolları konusunda farkındalığının artırılmasıyla mümkün olacaktır. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) ilk kez 1 Aralık 1988’de HIV farkındalığını artırmak, HIV ile savaşmak, HIV ile yaşayan insanlara destek olmak, HIV/AIDS’ten ölen insanları anmak için bir fırsat yaratmak amacıyla 1 Aralık gününü Dünya AIDS Günü olarak kabul edilmiştir. 1 Aralık, toplum sağlığı tarihinde en uzun süreli ve uluslararası olarak en çok tanınan hastalık farkındalık günüdür. Her yıl Dünya AIDS günü için bir slogan belirlenir. Slogan AIDS ile ilgilenen sivil toplum örgütleri ve hükümet yönetim birimleri ile ortak görüş ile oluşturulur ve tüm yıl boyunca kullanılır. Bu yıl, Dünya Sağlık Örgütü tarafından AIDS'e son vermek için “Topluluklar Öncülük Etsin!” sloganıyla etkinlikler yapılacaktır. Bu etkinlikler ile, toplumda HIV/AIDS konusunda farkındalığının artırılması, hastalığın tanınması ve erken tanı konulması, erken tedavi başlanması ve etkili koruyucu önlemlerin alınması konusunda yol katedilmesini diliyoruz.  

Farkındalık oluşturma adına yapmış olduğu bilgilendirmeden dolayı Enfeksiyon Hastalıkları Prof. Dr. Şebnem EREN GÖK’e teşekkür eder, hastalarımıza sağlıklı günler dileriz.